Bugün 4 Ekim
Hayvanları Koruma Günü. İlk kez 1931 yılında İtalya’da, tehlike altındaki hayvanların
bulunduğu durumu vurgulamak isteyen ekolojistlerin katıldığı bir toplantıda
başladı. O zamandan beri, her yıl farklı ülkelerde ve farklı şekillerde yapılan
etkinlikler ile insanlar; hayvanlara olan saygılarını ve “borçlarını” dile
getiriyorlar.
Bugün yeryüzünde
yaşayan 7 milyar insanız ve 2050 yılı için öngörülen sayı 10 milyar. Evet bizim
sayımız artıyor fakat bizim dışımızdaki canlıların sayısı ise hızla azalıyor. Modern
diye nitelendirdiğimiz yapılaşma, doğal alanların tahribatı, yasa dışı avcılık
ve ticaret doğal hayatın dengesini bozuyor ve canlıların hızla yok olmasına
neden oluyor.
Dünyada sadece
1600 panda, 3200 kaplan, 50 Java Gergedanı, 500 Akdeniz foku kaldığını; deniz
kaplumbağalarının popülasyonunun %20 azaldığını; Türkiye’de nesli tehlike
altında olan başta deniz kaplumbağası, yunus olmak üzere 179 tür bulunduğunu
biliyor musunuz?
Yaşamlarımız
böylesine birbirine bağlıyken; onlar olmadığında bizim de olamayacağımızı
unutarak hareket etmek sizce de anlamsız değil mi?
Yapmamız gereken
hayatımızın parçası olan hayvanların yaşama haklarını güvence altına almak, onlara
yapılan kötü ya da bilinçsiz muamelelere göz yummamak ve soylarının
devamlılığını sağlamak iken bunun tam tersi şekilde davranmak aslında “kendi
bacağımıza kurşun sıkmak” değil de nedir?
Belki de hayat
karmaşası içinde hatırlamamız gereken Rachel Carson’ın şu sözleridir: “One way
to open your eyes is to ask yourself, What if I had never seen this before?
What if I knew I would never seen it again?”
Hayvanların ve
doğanın “bekçi” ile değil “sevgi” ile korunduğunu 4 Ekim bahanesiyle
hatırlayabilmek dileğiyle..
Berrin İzci
Mirsis Bilgi Teknolojileri - Kalite Uzmanı